Bahçeli “Kürt sorunu yoktur” diyor. Madem öyle, geçen hafta yaptığı açıklamasının anlamı da kalmıyor bu durumda. Esasında bu ülkede “kendinden başkasını kabul etmeyen Türk sorunu vardır” desek daha doğru olur. Bahçeli’ye nasıl güvenilir o da ayrı bir sorun. Ortağı ile birlikte algılarla oynayarak iktidarda nasıl kalınır onun çabası içindeler. Zaten anketlere bakıldığında bir daha ki seçimlerde kaybedeceklerini kendileri de biliyor. Bugüne kadar ki bütün iktidarları ayakta tutan en önemli neden Kürt kartı olmuştur. Bazı partiler çıkardıkları projelerle övünür ama hayata geçiremez, bir diğeri Kürtlerin kimliğini ve dilini yok sayar Kürtlerle savaşırlar, bazı kesimler barış olsun çağrısı yapar, ardından savaş yok ki barış olsun derler ve en sonunda Kürt sorunu yoktur diyerek karşımıza çıkarlar. Şimdiki bu çıkışta da samimiyet gözükmüyor, aksine teslimiyet dayatılıyor. Ellerinden gelse bu yüzyılın soykırımını gerçekleştirecekler. Rojava ve Başur’da yaptığınız katliamlar dünya tarafından biliniyor. Gazze için dünyayı ayağa kaldıran T.C. meclisi ve medyası konu bombalanan Kürtler olduğunda sessiz kalarak Kürt sorununun barış ile değil savaş ile çözüleceğine onay vermiş oluyor. Bu iktidar şunu iyi bilmeli ki, Türkiye’de kartopu gibi büyüyen Kürt sorunu vardır ve samimi yaklaşımla çözüm beklemektedir. Abdullah Öcalan’ı meclise çağırmadan önce masaya yatıracağınız konuları açıklayın. Konu başlıkları Kürt kimliğinin ve dilinin anayasal güvence altına alınması, Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması ve Kürtçe eğitimin hayata geçirilmesi olmadığı müddetçe masada olmanın da bir anlamı olmaz.
Erdoğan 101. Cumhuriyet kutlamalarında açıklamalar yaptı. Bahçeli’nin açıklamalarına destek verdiğini ve bu yaklaşımın kadim devlet aklının binlerce yıldan süzülüp gelen irfanının gereği olduğunu belirtti. Ayrıca Erdoğan önemli bir noktaya daha değindi. “Cumhuriyetimizin sınırları içindeki her bir insanı adil ve eşit vatandaşlar kabul etme süreci biraz sancılı geçmiş olabilir ama nihayetinde bunu da başardığımızı düşünüyorum” dedi. Kusura bakmayın ama kadim devlet aklı bu sınırlar içindeki insanları halen eşit vatandaşlar olarak görmüyor. Günlük yaşananlara ve yaşattıklarınıza bir bakın. Sizlerin “U” dönüşlerinizden bizler bıktık.
Erdoğan TUSAŞ toplantısında “85 milyonun refahı, huzuru, mutlu ve müreffeh geleceğinin önünde hiçbir engel tanımıyoruz” dedi. Sayın cumhurbaşkanı sizin vurgu yaptığınız sözler 85 milyon için geçerli değildir. Yandaşlar, çeteler ve yakın çevreniz yani sizin varlığınızdan nemalanların sayısı da milyonu geçmez, onlar sizin tanımlamanıza girer. Ülkenin gençleri daha iyi bir eğitim ve yaşam için ülkeden çıkmayı düşünüyor. Ülkede sizin dile getirdiğiniz kelimeler gerçek olsa neden bu kadar insan, umutsuz, mutsuz ve geleceksiz olduğuna inanıyor? Her geçen gün artan kadın ve çocuk cinayetleri, cezasızlık, hukuksuzluk, mafya çatışmaları, iş alımlarındaki mülakatlar, güvenli bir yaşam, eğitim sorunları, hasta tutsaklar, bebek ölümleri, kayyumlar, siyasi tutsaklar, yurt dışına çıkan akademisyenler, asgari ücretliler ve emeklilerin hakları ile insan haklarının ihlal edildiği bir ülkede kim yaşamak ister? Bu ülkede % 5’lik bir zümre sizin tanımlamanıza uygun yaşıyor, dediğiniz gibi % 100’ü yaşamıyor.
Geçen hafta kredi kartlarının limitinden faydalanılıp silah sanayine aktarılacak ödemelere tepkiler çoğalınca geri adım atıldı. Ama halkın cebinden nasıl para alırım düşüncesi halen devam ediyor. Şimşek nereden para bulurum diyerek ülke ülke gezerken, ülkedeki insanlardan nasıl finans kaynağı sağlarım düşüncesinden de vazgeçmiş değil. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı “Enerjide Dönüşüm 2035’’ planını açıkladı. Yerli ve milli adı altında birçok garanti bazlı sözleşmelere imza atıldı. Şimdi de Rüzgâr (RES) ve Güneş (GES) kapasitesinin yükseltilmesi planlanıyor. Bunun finansı için destekler arttırılırken yenilenebilir enerji için orman, mera ve zeytinlikler de ortadan kaldırılıyor. İşin en tuhafı yerli ve milli olarak yapılan yatırımların ödemeleri de dolar üzerinden yapılıyor.
Söylenen yapılanı, yapılan söyleneni bir türlü tutmuyor.